Burak Kadercan Profile picture
Oct 3, 2018 117 tweets 17 min read Read on X
Stratejik çalışmalar 101: ilk olarak klasik kuramcılar okunur: Clausewitz & Sun Tzu, opsiyonel: Mao. Sun Tzu öneriler verir, fakat neden bu önerilere uyulması gerektiğini açıklamaz: “X Y Z yap, A B C yapma, zafer senin olacaktır.” Clausewitz çok daha farklıdır, okuması da zor. +
+ Sun Tzu kendini bir “usta” olarak tanımlar, bizdeki “hocaların hocası.” Ustanın bilgeliği sorgulanmamalıdır, dediklerini yapmanız yeterli. Clausewitz her söylediğinin altında yatan mantığı açıklama yoluna gider: “X yap, çünkü A, Y yapma, çünkü B.” Okuması neden zor? +
+ Clausewitz erken 19 yy Avrupa düşünsel bağlamında yaşar (rasyonel düşüncenin başlangıç/altın çağı), “Almanlığını” konuşturur (ağır dil). Aynı zamanda kitabı (On War) bitiremeden ölür, eşi tamamlar. Ölmeden şunu yazar: bitiremeden ölürsem karmaşık gelebilir, benim suçum değil +
+Sun Tzu (ST) & Clausewitz temel farkı: ST doğrudan “kralın” okuması için yazar, Clausewitz ise subayların/komutanların. ST barış-savaş-askeri-diplomasi-istihbarat alanlarının hepsinden bahseder. Clausewitz “savaş”a odaklanır, diplomasiyle pek ilgilenmez, istihbarata önem vermez+
+ Sun Tzu’nun gerçekte kim olduğu belirsizdir. Carl von Clausewitz’in hikayesi bilinir, biraz da acıklıdır. Yetenekli bir asker olan Carl, Prusya ordusundaki liyakat sorununa kurban gider, yeteri kadar asilzade olmadığı için “pasif” bir görev olan Harp Okulu başkanlığına atanır +
+ Clausewitz kitabı bitiremeden ölür, hayattayken de çok itibar görmez. Avrupa’da stratejinin “rock star”ı olması 1870-71 sonrası. Rivayete göre bu tarihlerde Fransa’ya karşı büyük zafer kazanan Alman komutan Moltke’ye “sırrını” sorarlar, O da “Clausewitz” der, olaylar gelişir. +
+Sun Tzu’nun zafer prensibi “esneklik” üzerine kuruludur: su gibi ol, zemine göre şekil/yöntem geliştir. En iyi kumandan savaşmadan zafer kazanan (istediğini elde eden) kumandandır. Clausewitz için rakibin “*asıl* güç merkezini” (center of gravity) yok etmeden savaş kazanılamaz.+
+ Ne Sun Tzu, ne de Clausewitz “uzay boşluğunda” yazmaz, ikisinin de “stratejik düşünce” aleminde rakipleri vardır. İkisi de zamanlarının ötesinde yazarlar. Sun Tzu’nun rakipleri: “Konfüçyus”ün öğretileri ve savaşı “bir onur meselesi” olarak gören asilzadeler. +
Sun Tzu Usta piyasaya girdiğinde en büyük rakibi Konfüçyus’tür. Konfüçyus, kısaca, “gelin canlar bir olalım, devletlerin kardeşliği, savaşlar olmasın” temasını güder. Savaş Sanatı’nın ilk cümlesinin teması: “savaş konusunda akıllı olmayanın hem aklını, hem de canını alırlar.” +
+ Sun Tzu’nun diğer rakibi “onur için savaş” anlayışıdır. Sun Usta bu anlayışa da karşıdır: savaş söz konusu olduğunda onur söz konusu bile olmaz, her yol mübahtır: yalan, dolan, suikast, casusluk, katliam. Makyavel bile Sun Tzu’ya kıyasla “etik” diyebiliriz (tartışmaya açık). +
Sun Tzu: hem kendini bilip düşmanı anlayamayan, hem de düşmanı anlasa bile kendini tanımayan gireceği 100 savaşın yarısını kaybeder. Ne düşmanı, ne kendini tanıyan girdiği her savaşta yenilir. Hem kendini hem düşmanı anlayabilen ise gireceği her savaştan muzaffer çıkacaktır.
+ “Düşmanı ve kendini tanı” hem Sun Tzu hem de Clausewitz’in altını çizdiği bir tavsiye. Stratejide belki de uygulaması en zor eylemdir. Çünkü “öz” kendini olduğundan farklı görmek ister, rakibini de gözleriyle değil ön yargılarıyla görmeye meyillidir. Misal: TR muhalifleri... +
+”Düşmanı & kendini tanımayan, olduğu gibi görmeyen kaybeder.” Clausewitz bir ekleme yapar: savaşa girmeden savaşın ilgili devletler üzerinde yaratacağı etkiyi de hesaba katın. Misal: AKP Esad’ı indirmek için Suriye’ye ilk karıştığında İran/Rusya tepkisini düşünmedi. Sonuç belli+
+ Clausewitz aynen Sun Tzu gibi “karamsar”dır: savaş ciddiye alınmalıdır, almayanın hem aklını, hem özgürlüğünü elinden alırlar. Tecrübe ile konuşmaktadır. Prusyalı komutan Napolyon’un ülkesine yaptıklarını ilk elden görmüştür. 1806 sonrası Napolyon Prusya’yı ezmeye başlar... +
+ Clausewitz: “hiçbir savaş son savaş değildir.” Her daim savaşa hazır olmak gerekir. Barış güvercinliği oynayanlar, kılıçlarının paslanmasına izin verenler elbet bir düşman tarafından bertaraf edilecek, kolları düşmanın kılıcı tarafından kesilecektir. Karanlık realizm nedir... +
+ Clausewitz’in en büyük motivasyonu Napolyon’dur. Ama sanılanın aksine Napolyon’u anlamaya/anlatmaya çalışmaz. Tam tersine: Napolyon bir “dahi”dir, dehayı yaratamazsınız. Ne yapabilirsiniz? Savaşa her daim “kafaca” hazır, aklını kullanabilen bir subay sınıfı eğitebilirsiniz. +
+ Napolyon Clausewitz’i nasıl motive eder? Ülkesini işgal ederek. Clausewitz Napolyon’a “Savaşın Tanrısı” der, doğada benzeri az bulunan bir “dahi” olarak görür. Napolyon’un strateji çalışmasına gerek yoktur, ama Prusya’ya savaşın doğasını 7/24 çalışan bir subay sınıfı lazımdır +
+ Clausewitz iki farklı düşünceye rakip olarak piyasaya girer: savaşı bir “sanat” olarak görmek veya savaşa denklemi çözülebilecek “mekanik” bir olgu olarak yaklaşmak. Savaşın sanatı olmaz, savaş mekanik değil “organik” bir olgudur. Neden organik? +
+ Clausewitz için kaçınılmaz olan: “savaşın getirdiği sis perdesi” (fog of war), belirsizlik ve ihtilaf (friction). Ne kadar plan yaparsanız yapın işler ters gidecektir. Hazır olun. Artı: “düşmanın da bir oyu vardır.” Düşman her hamlenize karşılık verecektir, ahmak da değildir +
+ Clausewitz’in asıl “devrimi” savaş ve siyaset arasındaki ilişki üzerinedir. Yaygın düşünce siyaset ve savaşın iki farklı “evren” olduğudur, veya gece ve gündüz. Biri başladığında diğeri biter. Clausewitz: savaş siyasetin devamıdır, farklı olan kullanılan araçlardır. +
+ Clausewitz: savaş siyasetin devamıdır. Mao’nun yorumu: asıl siyaset savaşın devamıdır. Eğer seriyi sürdürürsem Mao’nun Clausewitz ve Sun Tzu’yu nasıl sentezlediğinden bahsedeceğim. Pek fazla bilinmeyen: Mao’nun strateji yazıları sayısız isyancı/terörist grubu etkilemiştir. +
+ Peki Clausewitz’in savaş üzerine asıl “teorisi” nedir? Bu cevabı Clausewitz okumuş çoğu kişi doğru şekilde veremez. Neden? Yukarıda belirttiğim gibi “Savaş Üzerine” okuması çok zor bir eserdir, Clausewitz de bitiremeden ölmüştür. Teori biraz “gömülü” kalmıştır...+
+ Dikkatli okursanız Clausewitz’in “savaş teorisi” bir “üçleme” (trinity) üzerine kuruludur:
1) Akıl, rasyonalite (“reason”)
2) Tutku, öfke
3) Şans, olasılık

Savaş bu üç mıknatısın ortasında duran bir olgudur, her mıknatıs kendine çekmeye çalışır... +
+ Peki, Clausewitz “savaşın üç mıknatısı”nı nasıl betimler?

1) Akıl, rasyonalite: “hükümet”ten gelir, daha doğrusu gelmelidir.

2) Tutku, öfke: toplum/halkın özelliği

3) Şans, olasılık: “asker”in uzmanlaştığı alandır. Bir ordu sadece düşman değil, “belirsizlik” ile de savaşır +
+ Clausewitz: bir savaşa girmeden önce bu savaşın “doğasını” anlayın. Doğasını anlamadığınız bir savaşa girerseniz, veya girdiğiniz savaşın doğasına aykırı hamleler yaparsanız bu üç mıknatıs (akıl, tutku, şans) dengesini kaybeder, sonuç hüsran... +
+Kesin bilgi: Clausewitz Kurtlar Vadisi hayranı değildir, “sonunu düşünen kahraman olamaz” önermesine katılmaz. Clausewitz kahramanlık değil “ulus olarak hayatta kalma”yı amaçlar: atacağın son adımı -yani savaşı nasıl sonlandıracağını- düşünmeden asla ilk adımı atıp savaşa girme+
+ Açık açık yazalım, kesin bilgi, paylaşabilirsiniz: strateji çalışmalarında hamaset dili ve edebiyatının yeri yoktur, olamaz. Size “strateji uzmanı” olarak sunulan kişilerden hamaset dili ve edebiyatına bulaşanların *gerçek dünyadaki* strateji çalışmalarında yeri yok. Net. +
+Clausewitz: Savaşta en önemli nokta “siyasi amaç”tır (*akıl*). Kararları etkileyen sadece siyasi amaç olmalıdır. Siyasi amaç (*akıl*) gerçekçi ve açık değilse, veya halkın *tutku*ları, askerlerin “*şans* ile dans” isteği aklın önüne geçerse sonuç hüsran olacaktır. Her defasında+
+ Clausewitz’e belki sonra döneriz. “Mao ne alaka?” sorusu çok geliyor: Çok alaka. Mao kaybede kaybede kazanmayı öğrenmiş, aynı zamanda “gerilla” savaşının fikirsel önderliğini yapmıştır. Biraz Sun Tzu, biraz Clausewitz, ama Çin usulü. Mao’yu anlamak için biraz “bağlam” gerekli.+
+ Kısaca: Marx kapitalizmin kendini yok etmeye programlı olduğunu söyler. Dünya devrimi kapitalizmin en ileri olduğu ülkelerde - misal, Batı Avrupa’da - başlayacaktır. Başlamaz. Komünistlerin son umudu I. Dünya Savaşı’dır. İşçiler milliyetçiliği sınıf bilincine tercih eder +
+ Lenin bu “sorunu” Emperyalizm kitabında “çözer”: devrim ileri kapitalist ülkelerde çıkamaz, çünkü kapitalist devletler kolonilerini sömürüp arta kalan paranın bir kısmını işçi sınıfına dağıtarak onları “uyuştururlar.” Lenin: devrim gelişmekte olan ekonomilerde çıkacak. Rusya. +
+ Mao için ise sıkıntı şudur: Lenin devrimi gelişmekte olan, kentleşmenin yükseldiği Rusya’da yapmıştır. O sıralar Çin’de kentleşme çok düşük, endüstri çok zayıf, halkın önemli kısmı kırsal alanda yaşıyor. Lenin’in kuramı/yöntemleri Çin’de tutmaz. Çözüm? Maoist strateji... +
+ Maoist strateji, Maoist strateji, neymiş bu Maoist strateji? Çin’e komünizmi getiren, dünyadaki (IŞID ve PKK dahil) bir çok isyancı ve/veya terörist oluşumu etkilemiş bir anlayış. Sun Tzu’dan aldığı: esneklik & sadece muhabere değil, istihbarat ve algı yönetimi de çok önemli. +
+ Maoist strateji “kırsal”da başlar, 3 aşamalıdır:
1) Devletin erişmesinin zor olduğu kırsal bölgelerde “üs alanları” kurmak, vur-kaç eylemleri

2) Stratejik denge: bu aşamada gerilla savaşı ile düşman yıpratılır

3) Topyekün muharebe: düşman güçleri yok edilir.

Çin’de tutar +
+ Maoist strateji başka nerede tutar? En önemli örnek: Vietnam. Bu versiyon “dau tranh” olarak tanımlanır.

Nerede tutmaz? Türkiye. PKK Maoist stratejiden epey ilham alır, fakat “Mao’nun 3 aşamasında” yol alamaz. 3. aşamanın yanına bile yaklaşamaz, 1. aşamada kısılıp kalmıştır +
+ Sun Tzu - Clausewitz - Mao üstüne Thucydides. Thucydides kimdir? Atinalı bir general. Peloponez Savaşı’nda (MÖ 431-404) bizzat savaşmıştır. Fakat stratejik değeri yüksek Amphipolis’i Sparta’ya kaptırdığı için kovulur. Savaşın tarihini detaylı (700+ sayfa) olarak aktarır... +
+ Pro-tip: Strateji çalışmalarında bir eseri okurken şu soruyu *her zaman* kendinize sorun: asıl hitap edilen kitle, seyirci, kim?

Sun Tzu: Devletin başı
Clausewitz: Subaylar, askerler
Mao: Devrimciler (+ propaganda)

Thucydides? *Tüm insanlık*, açık açık söyler. +
+ Thucydides “zamanın ötesinde, tüm insanlık için” yazdığını söyler. Haklı da çıkar. ~2500 sene hala geçerliliğini koruyan bir fikir ortaya atmış, tarihi yorumlaması strateji çalışmalarının olmazsa olmazı “vaka incelemesi” (case study) yönteminin temelini inşa etmiştir... +
+ Thucydides Sun Tzu, Clausewitz ve Mao’dan kategorik olarak farklıdır: didaktif bir amaç gütmez, X yapın, Y yapmayın demez. “Durum bu, buna konuş,” yaklaşımının özeti budur. Thucydides’e göre Atina-Sparta savaşından “tüm savaşlara” dair dersler çıkarılabilir. En önemlisi... +
+ Atina’nın kaybettiği bu uzun ve yıkıcı savaş aynı zamanda Yunan medeniyetini yıpratmış, yan kapıda pusuda bekleyen Makedon krallığına ve Perslere Ege’de hakimiyet kurma imkanı vermiştir. Kısaca: sadece Atina değil, tüm Yunan devletleri bu savaştan “kaybeden” olarak çıkmıştır. +
+ Peki bu “yıkıcı” savaş neden çıkmıştır? Thucydides’e göre asıl sebep “Atina’nın güçlenmesi ve bu güçlenmenin Sparta’da yarattığı korku.” Bu “güçler dengesi” üzerine kurulu fikir bugün bile “Thucydides Tuzağı” olarak Çin-ABD ilişkilerini analiz etmek için kullanılmaktadır... +
+ Thucydides’ten çıkarılabilecek diğer bir tema: korku, çıkar, onur. Bu “üçleme” devletlerin neden ve nasıl savaştığını anlamak için kullanılabilir. Clausewitz’in “üç mıknatısı”nda olduğu gibi bu üçlemede dengeyi tutturamayanların kaybetmeye mahkum olduğunu söyleyebiliriz... +
+ Thucydides gerçekten ender bulunabilecek bir eser. Kendinize bir iyilik yapın ve bu kitabı edinin. 2500 sene önceki dinamiklerin I. Dünya Savaşı’na, Soğuk Savaş’a ve günümüze ne kadar benzediğini görünce şaşıracaksınız. Özellikle Atina’nın “Sicilya Kampanyası” kısmı... +
+Kitap savaş bitmeden biter. O yüzden okuyucu “Atina Sicilya Kampanyası’nda çuvalladı, sonra da toparlayamadı” tuzağına düşebilir. Alakası yok. Atina toparlar, Sparta’yı “ne istediyseniz verelim” kıvamına getirir, ama Atina daha da fazla ister. Kibir uzun vadede felaket getirir +
+ Tarihin açık ara en ilginç karakteri: Atinalı siyasetçi/general #Alcibiades. Sokrat’ın öğrencisi (& sevdiceği), alemcinin önde gidenidir. Sicilya Kampanyası’nda Sparta’ya kaçar, orada kralın karısını hamile bırakır, bir ara Atina’ya kahraman olarak döner, sonra yine sürgüne. +
+Alcibiades önemli. Atina-Sparta’nın “Soğuk Barış” yaptığı dönemde Sicilya’yı işgal etmeyi önerir, fikrini kabul ettirir. Bu bağlamda strateji çalışmalarının temel sorusu, bir başarısızlık gördüğünüzde sorulması gereken: kötü strateji mi, yoksa iyi strateji ama kötü uygulama mı?+
+ İşin ilginci: Alcibiades’in Sicilya’da işe yarama ihtimali olan bir planı vardır: küçük ordu ile “yavaş yavaş” yöresel müttefik kazanacak, en son da adadaki en büyük rakip olan Syracuse’u bitirecektir. Atinalılar Sicilya’ya “tamam” der, ama planı değiştirirler. Sonuç: hezimet +
Strateji Çalışmaları 101, noktalayalım: tarihsel vakaları incelerken sormanız gereken, Clausewitz’in “eleştirel analiz” kavramının kaynağı:
1) Gerçekte ne oldu?
2) Aktörler önemli dönemeçlerde neden X, Y değil de Z’yi seçti
3) O anki bilgileriyle daha iyisini seçebilirler miydi?+
Misal:
1) Sicilya Kampanyası’nda neler oldu, öncesi, sonrası
2) Atina neden bu kampanyayı başlattı, neden izlediği yolu izledi, alternatifler neydi?
3) *O an bildikleriyle* Atinalılar nasıl daha iyi bir sonuç alabilirdi?

Clausewitz analiziyle Thucydides tarihi.

-The End-
Sun Tzu kendini bir “usta” olarak tanımlar, bizdeki “hocaların hocası.” Ustanın bilgeliği sorgulanmamalıdır, dediklerini yapmanız yeterli. Clausewitz (On War) her söylediğinin altında yatan mantığı açıklama yoluna gider: “X yap, çünkü A, Y yapma, çünkü B.” Okuması neden zordur?
Clausewitz erken 19yy Avrupa düşünsel bağlamında yaşar (rasyonel düşüncenin başlangıç/altın çağı), “Almanlığını” konuşturur (ağır dil). Aynı zamanda kitabı (Savaş Üzerine) bitiremeden ölür, eşi tamamlar. Ölmeden şunu yazar: bitiremeden ölürsem karmaşık gelebilir, kusura bakmayın.
Sun Tzu (ST) & Clausewitz temel farkı: ST doğrudan “kralın” okuması için yazar, Clausewitz ise subayların/komutanların. ST barış-savaş-askeri-diplomasi-istihbarat alanlarının hepsinden bahseder. Clausewitz “savaş”a odaklanır, diplomasiyle pek ilgilenmez, istihbarata önem vermez.
Sun Tzu’nun gerçekte kim olduğu belirsizdir. Carl von Clausewitz’in hikayesi bilinir, biraz da acıklıdır. Yetenekli bir asker olan Carl, Prusya ordusundaki liyakat sorununa kurban gider, yeteri kadar asilzade olmadığı için “pasif” bir görev olan Harp Okulu başkanlığına atanır.
Clausewitz kitabı bitiremeden ölür, hayattayken de çok itibar görmez. Avrupa’da stratejinin “rock star”ı olması 1870-71 sonrası. Rivayete göre bu tarihlerde Fransa’ya karşı büyük zafer kazanan Alman komutan Moltke’ye “sırrını” sorarlar, O da “Clausewitz” der, olaylar gelişir.
Clausewitz “Napolyon gibi bir dahinin düşman devletlerde doğup tekrar bize musallat olması riskine karşı hazırlıksız olamayız” diye düşünür. Panzehir: savaşı özümsemiş, “beynini” savaşa adamış bir subay sınıfı. Prusya bu düşünceyle ilk gerçek “genel kurmaylık sistemi”ni kurar.
“Genel Kurmaylık” nedir? Sadece “rütbe” meselesi değil. Prusya’da tasarlanan orijinal genel kurmaylık müessesesi en yetenekli subaylara en iyi eğitimi verip *savaş çıkmadan yıllarca öncesinden* savaşa 24/7 hazırlık yapacak, strateji geliştirecek, bir “beyin sınıfı” yaratmak.
Prusya 1860’lar kapıyı çaldığında genel kurmay sistemini oturtmuştur. 7/24 savaş düşünen, savaş planlayan, strateji çalışan bir subay sınıfı faaliyettedir. Kazancı: Prusya önce Avusturya’yı, sonra da Fransa’yı dize getirir, modern Almanya’yı kurar (1870-71).
Genelde karıştırılır: Clausewitz Napolyon’u anlamaya çalışmaz. Napolyon bir dahidir, dahi olamazsınız, dahi doğarsınız. Sıradan ölümlülerin yapabileceği beyinlerini eğitmektir. Misal, Napolyon Superman gibidir, doğuştan yarı-tanrı. Siz Superman değil, ancak Batman olabilirsiniz.
Ek bilgi: Alman Ordusu uzun vadede Clausewitz’i çarpıtır, planlamayı abartır. I. Dünya Savaşı’na “Schlieffen Planı” ile “aşırı detaylı” şekilde hazırlanır, planı son anda değiştirir, sonu hezimet. Oysa Clausewitz uyarır: *tüm* planlar düşmanla temas sonrası geçerliliğini yitirir.
Sun Tzu’nun zafer prensibi “esneklik” üzerine kuruludur: su gibi ol, zemine göre şekil/yöntem geliştir. En iyi kumandan savaşmadan zafer kazanan (istediğini elde eden) kumandandır. Clausewitz için rakibin “*asıl* güç merkezini” (center of gravity) yok etmeden savaş kazanılamaz.
Hem Sun Tzu, hem de Clausewitz’in stratejik düşünce” aleminde rakipleri vardır. İkisi de “aykırı”dırlar, ikisi de zamanlarının ötesinde yazarlar. Sun Tzu’nun rakipleri: “Konfüçyus”ün öğretileri ve savaşı “bir onur meselesi” olarak gören asilzadeler. +
Sun Tzu Usta piyasaya girdiğinde en büyük rakibi Konfüçyus’tür. Konfüçyus, kısaca, “gelin canlar bir olalım, devletlerin kardeşliği, savaşlar olmasın” temasını güder. Savaş Sanatı’nın ilk cümlesinin teması: “savaş konusunda akıllı olmayanın hem aklını, hem de canını alırlar.”
Sun Tzu’nun diğer rakibi “onur için savaş” anlayışıdır. Sun Usta bu anlayışa da karşıdır: savaş söz konusu olduğunda onur söz konusu bile olamaz, her yol mübahtır: yalan, dolan, suikast, casusluk, katliam. Makyavel bile Sun Tzu’ya kıyasla “etik” diyebiliriz (tartışmaya açık).
Sun Tzu’ya göre zafer kazanmanın en etkili yolu nedir? Düşmanın kendisine değil, düşmanın stratejisine saldırmak, stratejisini “bozmak.” En son yapmanız gereken: düşmanın en zorlu direnci gösterebileceği yerlere saldırmak (ST’nin mecazi örneği: etrafı duvarlarla çevrili şehirler)
Peki Clausewitz’e göre zafer kazanmanın en etkili yolu nedir? Düşmanın ordusunu etkisiz hale getirmek. Bu önemli: Sun Tzu için düşmanın ordusuna saldırmak en son düşüneceğiniz seçeneklerden birisi. Clausewitz daha “düz”dür: düşmanın “kılıcı” elinde olduğu sürece tehdit bitmez.
Hem Sun Tzu, hem de Clausewitz zafer için çok önemli bir hedefe dikkat çeker: düşmanın ittifakları. Hemen hemen hiçbir devlet tek başına savaşmaz, pasif veya aktif müttefikleri vardır. O ittifaklar kırılacak. Savaş iki devlet arası bir dans değildir, diğer aktörler önemli.
Sun Tzu: kendini bilip düşmanı anlayamayan veya düşmanı anlasa bile kendini tanımayan gireceği 100 savaşın yarısını kaybeder. Ne düşmanı, ne kendini tanıyan girdiği her savaşta yenilir. Hem kendini hem düşmanı anlayabilen ise gireceği her savaştan muzaffer çıkacaktır.
“Düşmanı ve kendini tanı” hem Sun Tzu hem de Clausewitz’in altını çizdiği bir tavsiye. Stratejide belki de uygulaması en zor eylemdir. Çünkü “öz” kendini olduğundan farklı görmek ister, rakibini de gözleriyle değil ön yargılarıyla görmeye meyillidir. Misal: TR muhalifleri...
“Düşmanı & kendini tanımayan, olduğu gibi görmeyen kaybeder.” Clausewitz bir ekleme yapar: savaşa girmeden savaşın ilgili devletler üzerinde yaratacağı etkiyi de hesaba katın. Misal: AKP Esad’ı indirmek için Suriye’ye ilk karıştığında İran/Rusya tepkisini düşünmedi. Sonuç belli.
Bu önemli: Clausewitz ve Sun Tzu “komutanın rolü” konusunda çok farklıdır. Sun Tzu “ordu, istihbarat, dışişleri vesaire hepsini bana verin, reis işime karışmasın, ben sonuç alırım” der. Clausewitz ise “asker siyasi iradeyi izler, siyate bulaşmaz, işine bakar.”
Clausewitz aynen Sun Tzu gibi “karamsar”dır: savaş ciddiye alınmalıdır, almayanın hem aklını, hem özgürlüğünü elinden alırlar. Tecrübe ile konuşmaktadır. Prusyalı komutan Napolyon’un ülkesine yaptıklarını ilk elden görmüştür. 1806 sonrası Napolyon Prusya’yı ezmeye başlar...
Clausewitz: “hiçbir savaş son savaş değildir.” Her daim savaşa hazır olmak gerekir. Barış güvercinliği oynayanlar, kılıçlarının paslanmasına izin verenler elbet bir düşman tarafından bertaraf edilecek, kolları düşmanın kılıcı tarafından kesilecektir. *Karanlık* realizm nedir...
Tekrar: Clausewitz’in en büyük motivasyonu Napolyon’dur. Ama sanılanın aksine Napolyon’u anlamaya/anlatmaya çalışmaz. Tersine: Napolyon bir “dahi”dir, dehayı yaratamazsınız. Ne yapabilirsiniz? Savaşa her daim “kafaca” hazır, aklını kullanabilen bir subay sınıfı eğitebilirsiniz.
Derslerde sorduğum “tuzak soru”: Napolyon Clausewitz’in “Savaş Üzerine” eserini görse ne tepki verirdi? Yanlış cevaplar: “kral iş yapmışsın,” “emeğine sağlık,” “tam da benim kafamdakiler.”

Doğru cevap: “Benim için zaman kaybı, ben zaten savaşın #Thanos’uyum, boş yapmışsın.”
Napolyon Clausewitz’i nasıl motive eder? Ülkesini işgal ederek. Clausewitz Napolyon’a “Savaşın Tanrısı” der, doğada benzeri az bulunan bir “dahi” olarak görür. Napolyon’un strateji çalışmasına gerek yoktur, ama Prusya’ya savaşın doğasını 7/24 çalışan bir subay sınıfı lazımdır.
+ Clausewitz iki farklı düşünceye rakip olarak piyasaya girer: savaşı bir “sanat” olarak görmek veya savaşa denklemi çözülebilecek “mekanik” bir olgu olarak yaklaşmak. Savaşın sanatı olmaz, savaş mekanik değil “organik” bir olgudur. Neden organik? +
Clausewitz için kaçınılmaz olan: “savaşın getirdiği sis perdesi” (fog of war), belirsizlik ve ihtilaf (friction). Ne kadar plan yaparsanız yapın işler ters gidecektir. Hazır olun. Artı: “düşmanın da bir oyu vardır.” Düşman her hamlenize karşılık verecektir, ahmak da değildir...
Bir temel, ama meşru, yanılgı da Clausewitz’in stratejiyi “satranç” olarak görmesidir. Gerçeklik tam tersi: Clausewitz için strateji satranca indirgenemez, savaş başladığı an “savaşın sis perdesi” görüşü engelleyecek, “şans, olasılık” devreye girecektir. Önemli olan: adaptasyon.
Almanya 20 yy’da “adaptasyon”u içselleştirir. I. ve II. dünya savaşlarında Alman ordusunu rakiplerinden üstün kılan bir faktör: #auftragstaktik. Alman subayları adaptasyon & “inisiyatif alma” ağırlıklı eğitilir. O yüzden ufak birlikler bile *sonuç için esnekliğe* programlıdır.
Clausewitz’in asıl düşünsel “devrimi” savaş ve siyaset arasındaki ilişki üzerinedir. Yaygın düşünce siyaset ve savaşın iki farklı “evren” olduğudur, veya gece ve gündüz. Biri başladığında diğeri biter. Clausewitz: savaş siyasetin devamıdır, farklı olan kullanılan araçlardır.
Clausewitz: savaş siyasetin devamıdır. Mao’nun yorumu: asıl siyaset savaşın devamıdır. Eğer seriyi sürdürürsem Mao’nun Clausewitz ve Sun Tzu’yu nasıl sentezlediğinden bahsedeceğim. Pek fazla bilinmeyen: Mao’nun strateji yazıları sayısız isyancı/terörist grubu etkilemiştir.
Peki Clausewitz’in savaş üzerine asıl “teorisi” nedir? Bu cevabı Clausewitz okumuş çoğu kişi doğru şekilde veremez. Neden? Yukarıda belirttiğim gibi “Savaş Üzerine” okuması çok zor bir eserdir, Clausewitz de bitiremeden ölmüştür. Teori biraz “gömülü” kalmıştır..
Dikkatli okursanız Clausewitz’in “savaş teorisi” bir “üçleme” (trinity) üzerine kuruludur:
1) Akıl, rasyonalite (“reason”)
2) Tutku, öfke
3) Şans, olasılık

Savaş bu üç mıknatısın ortasında duran bir olgudur, her mıknatıs kendine çekmeye çalışır...
Peki, Clausewitz “savaşın üç mıknatısı”nı nasıl betimler?

1) Akıl, rasyonalite: “hükümet”ten gelir, daha doğrusu gelmelidir.

2) Tutku, öfke: toplum/halkın özelliği

3) Şans, olasılık: “asker”in uzmanlaştığı alandır. Bir ordu sadece düşman değil, “belirsizlik” ile de savaşır...
Clausewitz: bir savaşa girmeden önce bu savaşın “doğasını” anlayın. Doğasını anlamadığınız bir savaşa girerseniz, veya girdiğiniz savaşın doğasına aykırı hamleler yaparsanız bu üç mıknatıs (akıl, tutku, şans) dengesini kaybeder, sonuç hüsran...
Kesin bilgi: Clausewitz Kurtlar Vadisi hayranı değildir, “sonunu düşünen kahraman olamaz” önermesine katılmaz. Clausewitz kahramanlık değil “ulus olarak hayatta kalma”yı amaçlar: atacağın son adımı -yani savaşı nasıl sonlandıracağını- düşünmeden asla ilk adımı atıp savaşa girme.
Açık açık yazalım, kesin bilgi, paylaşabilirsiniz: strateji çalışmalarında hamaset dili ve edebiyatının yeri yoktur, olamaz. Size “strateji uzmanı” olarak sunulan kişilerden hamaset dili ve edebiyatına bulaşanların *gerçek dünyadaki* strateji çalışmalarında yeri yok. Net.
Clausewitz: Savaşta en önemli nokta “siyasi amaç”tır (*akıl*). Kararları etkileyen sadece siyasi amaç olmalıdır. Siyasi amaç (*akıl*) gerçekçi ve açık değilse, veya halkın *tutku*ları, askerlerin “*şans* ile dans” isteği aklın önüne geçerse sonuç hüsran olacaktır. Her defasında.
Clausewitz’e belki sonra döneriz. “Mao ne alaka?” sorusu çok geliyor: Çok alaka. Mao kaybede kaybede kazanmayı öğrenmiş, aynı zamanda “gerilla” savaşının fikirsel önderliğini yapmıştır. Biraz Sun Tzu, biraz Clausewitz, ama Çin usulü. Mao’yu anlamak için biraz “bağlam” gerekli.
Kısaca: Marx kapitalizmin kendini yok etmeye programlı olduğunu söyler. Dünya devrimi kapitalizmin en ileri olduğu ülkelerde - misal, Batı Avrupa’da - başlayacaktır. Başlamaz. Komünistlerin son umudu I. Dünya Savaşı’dır. İşçiler milliyetçiliği sınıf bilincine tercih eder...
Lenin bu “sorunu” Emperyalizm kitabında “çözer”: devrim ileri kapitalist ülkelerde çıkamaz, çünkü kapitalist devletler kolonilerini sömürür, paranın bir kısmını işçi sınıfına dağıtarak onları “uyuştururlar.” Lenin: devrim gelişmekte olan ekonomilerde çıkacak. Misal: Rusya.
Mao için ise sıkıntı şudur: Lenin devrimi gelişmekte olan, kentleşmenin yükseldiği Rusya’da yapmıştır. O sıralar Çin’de kentleşme çok düşük, endüstri çok zayıf, halkın önemli kısmı kırsal alanda yaşıyor. Lenin’in kuramı/yöntemleri Çin’de tutmaz. Çözüm? Maoist strateji...
Maoist strateji, Maoist strateji, neymiş bu Maoist strateji? Çin’e komünizmi getiren, dünyadaki (IŞID ve PKK dahil) bir çok isyancı ve/veya terörist oluşumu etkilemiş bir anlayış. Sun Tzu’dan aldığı: esneklik & sadece muhabere değil, istihbarat ve algı yönetimi de çok önemli...
Mao “ebedi savaş”a inanır. Siyaset savaşın devamıdır. Her yol mübahtır. Algı operasyonları, casusluk, sabotaj, gerilla savaşı, konvansiyonel muharebe, takiye, ajitasyon, vesaire. Sonsuz savaşta bütün bu saydıklarım birer silahtır...
Maoist strateji “kırsal”da başlar, 3 aşamalıdır:
1) Devletin erişmesinin zor olduğu kırsal bölgelerde “üs alanları” kurmak, vur-kaç eylemleri

2) Stratejik denge: bu aşamada gerilla savaşı ile düşman yıpratılır

3) Topyekün muharebe: düşman güçleri yok edilir.

Çin’de tutar...
Mao Sun Tzu’dan çok şey alır. Clausewitz’ten ise “konvansiyonel muharebenin gerekli olduğu” fikrini. Çin’de kesin zafere en büyük rakibi Chiang Kai-shek’i muharebede yenerek ulaşır. Fakat 20+ yıl süren bir mücadeleden sonra, Sovyetlerin dolaylı silah/mühimmat desteği sayesinde.
Maoist strateji başka nerede tutar? En önemli örnek: Vietnam. Bu versiyon “dau tranh” olarak tanımlanır.

Nerede tutmaz? PKK Maoist stratejiden epey ilham alır, fakat “Mao’nun 3 aşamasında” yol alamaz. 3. aşamanın yanına yaklaşamaz, 2’yi beceremez, 1. aşamada kısılıp kalmıştır.
Sun Tzu - Clausewitz - Mao üstüne Thucydides. Thucydides kimdir? Atinalı bir general. Peloponez Savaşı’nda (MÖ 431-404) bizzat savaşmıştır. Fakat stratejik değeri yüksek Amphipolis’i Sparta’ya kaptırdığı için ordudan kovulur. Savaşın tarihini detaylı (700+ sayfa) olarak aktarır..
Pro-tip: Strateji çalışmalarında bir eseri okurken şu soruyu *her zaman* kendinize sorun: asıl hitap edilen kitle, seyirci, kim?

Sun Tzu: Devletin başı
Clausewitz: Subaylar, askerler
Mao: Devrimciler (+ propaganda)

Thucydides? *Tüm insanlık*, tüm zamanlar. Açık açık söyler...
Thucydides “zamanın ötesinde, tüm insanlık için” yazdığını söyler. Haklı da çıkar. ~2500 sene hala geçerliliğini koruyan bir fikir ortaya atmış, tarihi yorumlaması strateji çalışmalarının olmazsa olmazı “vaka incelemesi” (case study) yönteminin temelini inşa etmiştir...
Thucydides Sun Tzu, Clausewitz ve Mao’dan kategorik olarak farklıdır: didaktif bir amaç gütmez, X yapın, Y yapmayın demez. “Durum bu, buna konuş,” yaklaşımının özeti budur. Thucydides’e göre Atina-Sparta savaşından “tüm savaşlara” dair dersler çıkarılabilir. En önemlisi...
Atina’nın kaybettiği bu uzun ve yıkıcı savaş aynı zamanda Yunan medeniyetini yıpratmış, yan kapıda pusuda bekleyen Makedon krallığına ve Perslere Ege’de hakimiyet kurma imkanı vermiştir. Kısaca: sadece Atina değil, tüm Yunan devletleri bu savaştan “kaybeden” olarak çıkmıştır...
Peki bu “yıkıcı” savaş neden çıkmıştır? Thucydides’e göre asıl sebep “Atina’nın güçlenmesi ve bu güçlenmenin Sparta’da yarattığı korku.” Bu “güçler dengesi” üzerine kurulu fikir bugün bile “Thucydides Tuzağı” olarak Çin-ABD ilişkilerini analiz etmek için kullanılmaktadır. Açalım.
Harvard profesörü, dış politika analizinin efsanelerinden G Allison modern tarihteki 16 büyük devlet savaşının 12’sinin “Thucydides Tuzağı” yüzünden çıktığını iddia eder: Değişen güç dengeleri savaş ihtimalini arttırır. Thucydides’i hala konuşuyoruz.

theatlantic.com/international/…
Thucydides’ten çıkarılabilecek diğer bir tema: korku, çıkar, onur. Bu “üçleme” devletlerin neden ve nasıl savaştığını anlamak için kullanılabilir. Clausewitz’in “üç mıknatısı”nda olduğu gibi bu üçlemede dengeyi tutturamayanların kaybetmeye mahkum olduğunu söyleyebiliriz...
Thucydides gerçekten ender bulunabilecek bir eser. Kendinize bir iyilik yapın, bu kitabı edinin. 2500 sene önceki dinamiklerin I. Dünya Savaşı’na, Soğuk Savaş’a ve günümüze ne kadar benzediğini görünce şaşıracaksınız. Özellikle Atina’nın “Sicilya Kampanyası” kısmı önemli. Açalım.
Savaşın ilk aşamasında Atina & Sparta yenişemez, “Soğuk Barış” denebilecek bir sürece girerler. İki taraf için de temel bir sorun vardır: Sparta’yı karada yenemezsiniz, Atina’yı denizde. Stratejik lügatta Sparta “Fil”dir, Atina ise “Balina.” Fil balinayı, balina fili nasıl yener?
Bu arada: Atina içeride demokrasi, dışarıya emperyalisttir. Sparta ise içeride oligarşik ve köle sistemine (Helot) bağımlı, dışarıya ise “ittifakçı,” göreceli olarak eşitlikçidir. Sparta’nın sloganı “Yunanlılara özgürlük”tür. Soğuk Barış uzun süre soğuk kalmaz. Sicilya önemli...
Kısaca: Atina Ege’den çok uzakta olan, Yunan kolonileri bulunan Sicilya’yı egemenliği altına almak ister. Sicilya alınırsa çok büyük kaynak avantajı sağlanacaktır. Sicilya seferi Atina için hezimetle biter. Donanmanın önemli kısmı ve sefere basılan büyük ordu kaybedilir...
Sicilya Atina için tam bir stratejik bataklık olur. “Düşük risk, yüksek kazanç” düşüncesiyle yapılan bir hamle Atina’yı “kaybettikçe masaya para süren bir kumarbaz”a dönüştürür.

Clausewitz ne derdi: askeri gücünüzü bölmeyin, gereksiz risklere girmeyin...
Bu arada: Kitapta savaşın sonu yok. O yüzden okuyucu “Atina Sicilya’da ağır çuvalladı, sonra da toparlayamadı” tuzağına düşebilir. Gerçek: Atina toparlar, Sparta’yı “başta ne istediyseniz verelim” kıvamına getirir, ama Atina daha da fazla ister. Kibir uzun vadede felaket getirir
“Fil” Sparta “Balina” Atina’yı nasıl yener? “Hipopotam”a dönüşerek: kara gücünü koruyup, aynı zamanda kuvvetli bir donanma kurarak. Bunu da sotede bekleyen Pers İmparatorluğu’nun maddi katkısıyla gerçekleştirir, Atina donanmasını tek bir muharebeyle yok eder. Sicilya’ya dönelim.
Tarihin *açık ara* en ilginç karakteri: Atinalı siyasetçi/general #Alcibiades. Sokrat’ın öğrencisi (& sevdiceği), alemcinin önde gidenidir. Sicilya Kampanyası’nda Sparta’ya kaçar, orada kralın karısını hamile bırakır, bir ara Atina’ya kahraman olarak döner, sonra yine sürgüne...
Alcibiades önemli. Atina-Sparta’nın “Soğuk Barış” yaptığı dönemde Sicilya’yı işgal etmeyi önerir, fikrini kabul ettirir. Bu bağlamda strateji çalışmalarının temel sorusu, bir başarısızlık gördüğünüzde sorulması gereken: kötü strateji mi, yoksa iyi strateji ama kötü uygulama mı?..
İşin ilginci: Alcibiades’in Sicilya’da işe yarama ihtimali olan bir planı vardır: küçük ordu ile “yavaş yavaş” yöresel müttefik kazanacak, en son da adadaki en büyük rakip olan Syracuse’u bitirecektir. Atinalılar Sicilya’ya “tamam” der, ama planı değiştirirler. Sonuç: hezimet...
Strateji Çalışmaları 101, noktalayalım: tarihsel vakaları incelerken sormanız gereken, Clausewitz’in “eleştirel analiz” kavramının kaynağı:
1) Gerçekte ne oldu?
2) Aktörler önemli dönemeçlerde neden X, Y değil de Z’yi seçti
3) O anki bilgileriyle daha iyisini seçebilirler miydi?
Misal:
1) Sicilya Kampanyası’nda neler oldu, öncesi, sonrası
2) Atina neden bu kampanyayı başlattı, neden izlediği yolu izledi, alternatifler neydi?
3) *O an bildikleriyle* Atinalılar nasıl daha iyi bir sonuç alabilirdi?

Clausewitz analiziyle Thucydides tarihi.

-The End-

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Burak Kadercan

Burak Kadercan Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @BurakKadercan

Oct 5, 2018
Anlat bakalım o “ileri geri” şeyleri. Ben de merak ettim şimdi.
Mesela bunun gibi “ileri geri şeyler” mi?

Bak bu da olabilir. İngilizce, sövmüş olabilir miyim acaba?

Read 5 tweets
Oct 3, 2018
Unutturulmaya çalışılan: Osmanlı Devleti kendi kendine yıkılmamıştır. Osmanlı’yı İngiltere veya Fransa da yıkmamıştır, Sevr ile “kontrollü egemenlik” tanımışlardır. Osmanlı Devleti’ni yıkan #MustafaKemalAtatürk’tür. Yerine #TürkiyeCumhuriyeti’ni kurmuştur. Gerisi algı operasyonu.
+ #MustafaKemalAtatürk aynı zamanda Osmanlı’ya Müslüman dünyasında meşruiyet sağlayan Halifelik’i kaldırmıştır. Tekkeleri, zaviyeleri kapatmış, Ezan’ın Arapça okunmasını yasaklamıştır. Mustafa Kemal’i “Osmanlı’nın devamı” olarak görüyorsanız sadece hayal görüyorsunuz.
Kendinize bir sorun: “dedelerimizin mezar taşlarını neden okuyamıyoruz?” Dürüst olabilirseniz tek cevabı var: #MustafaKemalAtatürk. Mustafa Kemal’in harf devrimiyle amaçladıklarından *birisi* de Osmanlı’yı “gömmekti.” Peki, yasalar, kanunlar nereden geldi? Osmanlı mı, Batı mı?
Read 7 tweets
Sep 30, 2018
Algı operasyonu nedir, nasıl icra edilir. Örnek verelim. Burada 3 alt-mesaj var:
1) Türk-*Rus* dosttu
2) İnönü bir salaklık yaparak dostluğu bozdu
3) Sinsi Amerika büyük oyun kurdu

Fakat vasatlık kendini ele veriyor. Kronolojide saçmalanmış. Önce okuyun, sonra açalım & yayalım +
+ Vasatlık:
1) İnönü Almanlarla gizli anlaşma yaptı (tamam diyelim)
2) Sovyetler Berlin arşivlerine girince öğrendi, Türk-*Rus* dostluğu bozuldu. Berlin Muharebesi: 16 Nisan-2 Mayıs 1945
3) ABD dostluk bozulunca *Şubat* 1945’te TR’ye çöktü

Demek ki ABD’nin zaman makinesi varmış.
+ Bu kısım fazla açık olmamış. Kısaca: Sovyetler’in Berlin arşivlerine girmesi 1945 Nisan/Mayıs öncesinde imkansız. Anlatılan masala göre arşive giren Sovyetler “dost” Türkiye’ye “küsüyor,” sinsi ABD de *dostluk çökünce* TR’ye çöküyor. Fakat zamanda geri gidip 😂 Şubat 1945’de. +
Read 5 tweets
Sep 27, 2018
Ekonomide “yerli ve milli” dönemi: AKP yapısal reformlar için *Amerikan* danışma şirketi McKinsey ile anlaştı.

O sırada paralel evrende: McKinsey, Boston Group, Bain, Boaz-Allen vb‘de çalışmış yüzlerce Türk geri döndü, çözüm de “yerli ve milli.” gazeteduvar.com.tr/ekonomi/2018/0…
“O sırada paralel evrende: McKinsey, Boston Group, Bain, Boaz-Allen vb‘de çalışmış yüzlerce Türk geri döndü, çözüm de ‘yerli ve milli.’”

Tabi bizim evrende bu arkadaşlar dönse “zihinleri iğfal edilmiş Amerikan devşirmeleri/ajanları” olarak görülecekti.

Sonra neden #BeyinGöçü?
+ #McKinsey, McKinsey, neymiş bu McKinsey? Kısaca: özel şirketlere danışmanlık veren bir Amerikan firması. Boston Group ve Bain gibi firmalarla danışmanlık sektörünün önde gelenlerindendir. Genelde ne yapar? Zararını durdurmaya, karını arttırmaya çalışan şirketlere danışmanlık +
Read 10 tweets
Sep 25, 2018
#OperationRedSea is like an action Chinese buffet. So far, I watched naval combat, maritime rescue, full-scale urban warfare, desert fighting, hand-to-hand, tank-on-tank, drone strikes, #Fortnite-style village battle royale, #FastAndFurious car chase, and still 20 minutes to go.
I spoke too soon. #OperationRedSea also features wingsuit flight in lines of Transformers, Dark of the Moon. I also forgot to mention extended sniper duel, #AmericanSniper-style. And some might argue that the movie contains *some* Chinese propaganda, especially for the navy.
In retrospect, I find #OperationRedSea truly lacking in one department: there was no dog fight in lines of #TopGun. OK, there was a gunship sequence that got my hopes up about a #BlueThunder (or #AirWolf) gunship/chopper dog fight, but it didn’t happen.
Read 4 tweets
Sep 24, 2018
Özet geçelim: AKP toplumsal bir tepkiden korkuyor, daha doğrusu toplumsal tepkinin tetikleyebileceklerinden. “Önleyici” bir strateji olarak kendisini eleştirebilecek kitleleri “şeytanlaştırmak” için “kitlesel paranoya”yı kurumsallaştırıyor. Neden?... sabah.com.tr/yazarlar/bolge…
+AKP kitlesel deliliği, paranoyayı kurumsallaştırarak kitlelerin sesini yalıtmaya devam ediyor. İntiharlardan işçi protestolarına AKP’nin anında ve aşırı tepki vermesinin sebebi ise endişe. Sesiniz çıkıyorsa “sihirli” kelimeler yapıştırılıyor: dış güçler, büyük oyun, vatan haini+
+ Kısaca: AKP’nin davranışları artık “güç zehirlenmesi” olarak açıklanamaz. Asıl motivasyon: korku, endişe. Hannah Arendt’in dediği gibi, güç ve şiddet/baskı birbirlerinin zıttıdır, birisinin mutlak olduğu yerde diğeri var olmaz. AKP güç kaybettikçe şiddet ve baskıya yöneliyor.
Read 4 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Don't want to be a Premium member but still want to support us?

Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal

Or Donate anonymously using crypto!

Ethereum

0xfe58350B80634f60Fa6Dc149a72b4DFbc17D341E copy

Bitcoin

3ATGMxNzCUFzxpMCHL5sWSt4DVtS8UqXpi copy

Thank you for your support!

Follow Us!

:(